Din hakkında bilgi vermek; hem zor, hem sorumluluk gerektiren, hem uzmanlık isteyen hem de dini bilginin yanında Allah’ın yarattığı sistemleri ve dinin her çağda nasıl uygulanması gerektiğini bilmeyi gerektiren bir iştir.
İyi niyetli, kötü niyetli ya da sadece bilgisizce olsun, dini konularda bilgi veren birtakım insanların; çalışmadan, dini yalnızca dua ve istek dini olarak, gerçeklere ve hayatın doğal işleyişine aykırı biçimde yorumlamaları sonucu saptırılmış insan sayısı az değildir.
Artık din anlatan kişilerin, İslam’ı yalnızca ibadetlerden, tesbih çekmekten ibaretmiş gibi ya da sadece camide, cenazede, haftanın belirli günlerinde geçerli bir din gibi göstermeleri yönündeki yanlışlardan vazgeçmeleri gerekmektedir. İslam’ı en güzel şekilde anlatan Allah, onu nasıl anlatmamız gerektiğinin yöntemlerini de göstermiştir (Nahl Suresi, 125. ayet).
Kur’an’ın din anlatım yöntemlerine baktığımızda, inanç, ibadet, doğru yol ve davranışlar gibi konular ele alınmadan önce evrenden ve insandan bilimsel kesitlerin sunulduğu görülmektedir. Ancak günümüzdeki din sunumlarında, önemli gerçeklere değinmekten kaçınıldığı; dinin efsaneler ve menkıbelerle anlatıldığı; bu sebeple de insanların doğruları öğrenemeyip yüzeysel bir dindarlıkla yetindikleri görülmektedir.
İslam’ın bu şekilde anlatılması, onu da geçmişteki bazı dinler gibi unutulma veya işlevsizleşme tehlikesine sürükleyebilir. Nitekim Hristiyanlık örneğinde, birey ve toplum hayatına dair yol gösterici ilkelerden uzaklaşılması dikkat çekmektedir. Aynı tehlikenin İslam için de geçerli hâle gelmemesi adına, dinin yeniden sahih temellerle ve güncel argümanlarla anlatılması gerekmektedir.
Bugün topluma anlatılan ya da anlatılmasına izin verilen din anlayışına baktığımızda; dinin sadece camide, cenazede, ibadetle sınırlı bir sistem gibi yansıtıldığı görülmektedir. Oysa evreni ve insanı mükemmel sistemlerle yaratan Allah’ın, insanla ve toplumla ilgili ilke ve bilgiler vermemesi, düşünülemez. Bu, Allah’ın “Alîm” (bilen), “Kadir” (her şeye gücü yeten), “Basîr” (her şeyi gören), “Habîr” (her şeyden haberdar olan) gibi sıfatlarına da aykırıdır.
İşte bu tür gerçeklerin ortaya konulması, bu kitabın yazılmasını zorunlu kılmıştır. Kur’an’da, Allah’ın insanlardan bazı davranışları istemeden önce onları ikna edecek bilimsel, sosyolojik ve psikolojik bilgiler verdiği görülmektedir. Bu durum Rad Suresi 14. ayette şöyle anlatılır:
“Onlar (tıpkı) suyun ağzına gelmesi için, suya doğru (ağzını değil de) iki avucunu uzatan kimse gibidir. Oysa (böyle yaptığı sürece) o suya asla ulaşamaz.”
Dinlerin öğretmenleri olan peygamberleri incelediğimizde, hemen hepsinin bilgili, görgülü ailelerde yetiştikleri; dönemlerinin en donanımlı bireyleri oldukları ve hem teknik hem sosyal yönden toplumlarına yol gösterdikleri görülmektedir. Bu, peygamberlerin en iyi eğitime, en ileri medeniyet ilkelerine ve yüksek insanî değerlere sahip olduklarının göstergesidir.
Bu nedenle, dini anlatan Müslümanların da peygamberleri örnek alarak, zamanlarının bilgi ve teknolojisine sahip olmaları; bilgi, teknik ve medeniyet konularında kendilerini donatmaları gerekir. Kur’an’ın bize sunduğu yöntem de budur:
“Ey insan! Önce kendini araştır. Zira sen, anne rahmindeki oluşumundan yaşlılığına kadar, mükemmel sistemler içinde Allah’ın cömertliğiyle yaşamaktasın.” (Alak Suresi 4; İnfitar Suresi 6-8)
İnsanın çevresine ve kendisine baktığında, Allah’ın eserlerinden başka bir şey görememesi gerektiğini vurgulamak için de bu kitap kaleme alınmıştır. Bu durum ayetlerde şöyle anlatılır:
“Allah, gökleri ve onları süsleyen Güneş, Ay ve gezegenler dâhil, milyarlarca gök cisminden oluşan evreni, görünmeyen bir dengeyle ve çarpışmadan, boşlukta süzülen sistemlerle yaratmıştır. Yeryüzünü sarsmasın diye dağlar çakmış, orada her türden canlıyı var etmiş; gökten indirdiği suyla da çeşitli renklerde, cinsiyetli bitkiler yetiştirmiştir.” (Lokman Suresi 10)
“Doğaya bir bakın bakalım, Allah’ın yarattığı sistemlerden başka bir şey görebiliyor musunuz?” (Mülk Suresi 3)
İslam’ın emirlerinin amacı; ibadetler aracılığıyla ihsan bilincine ulaşabilen, psikolojik ve fiziksel olarak sağlıklı, kalkınmış bireyler ve toplumlar oluşturmaktır. Bu toplumlar, ibadetlerle ahlâkı bütünleştirmiş bireylerden meydana gelir. Bu da toplumun bilgi, teknoloji (Enfal Suresi 60; Mülk 19; Âl-i İmrân 110), adalet, merhamet, yardımlaşma gibi değerlerle donanmış saygın ve üstün bir konuma erişmesini sağlar.
Kitabın yazılma sebeplerinden biri de, din anlatımlarındaki tekrarların insanlar üzerinde bıkkınlık oluşturmasıdır. Nitekim çoğu insan dini, okul müfredatlarından öğrenmektedir. İlkokuldan üniversiteye kadar benzer içeriklerin tekrar edilmesi, “Yıllardır aynı şeyleri dinliyoruz, dinin başka ilkeleri yok mu?” gibi yakınmalara yol açmaktadır.
Kur’an’ın anlatımına baktığımızda, muhataplarının akıllı bireyler olduğundan önce bilimsel gerçeklerin, ardından inanç ve ibadet ilkelerinin sunulduğu bir anlatım yapısı görülmektedir. Allah insanı ve evreni yarattığından evrenin işleyişi ile ilgili bilgileri özet olarak Kur’an’da sunmuştur. Bu bilinçle okumaya ve araştırmaya başlamak, Kur’an’ın ilk ayetinin “Oku!” emriyle vurgulanmıştır. İnsan aklına bu okumayı yapacak donanım verilmiştir. Allah’ın yarattığı evreni ve bedeni okumak da bu bağlamda ibadet sayılmaktadır. Her insan, Allah’ın yarattığı evrende, O’nun belirlediği özelliklerle yaşar ve sonunda, O’nun belirlediği ecel ile hayatı son bulur. İşte insanlara bu farkındalığı kazandırmak, yaşamlarının ve davranışlarının farkında olmalarını sağlamak için bu kitap kaleme alınmıştır.
Uzun yılların birikimiyle ortaya çıkan bu eser; iş yerinde, okulda, hastanede, evde, trafikte veya sosyal medyada bulunan bir Müslümanın “Allah beni görüyor ve ben görülüyorum.” bilinciyle yaşamasına katkı sağlamak için yazılmıştır. Bu farkındalıkla, kişinin iç denetim sistemi gelişir; kendisini aşmış, fedakâr, babacan ve anaç bir insan zihni inşa edilir.
İnsan; yoldan çıkabilen, kibirlenebilen bir varlıktır. Bu durum ayette şöyle belirtilmiştir: “Bu, Rabbimin bir lütfudur. Bakalım şükredecek miyim yoksa nankörlük mü edeceğim?” (Neml Suresi 40)
Şükür, insanın sorumluluk bilinciyle hareket edip görevlerini yerine getirdikten sonra, Allah’tan gelen nimetlerin kıymetini bilmesi ve Rabbinin adını anmasıdır. Bu kitabın yazılmasının diğer bir nedeni de, insanın haddini ve sınırlarını bilmesinin hatırlatılmasıdır. “İnsan” kelimesi zaten “unutan, yanılan varlık” anlamına gelir. Bu nedenle, insanların hayatlarında belli aralıklarla hatırlatıcı bilgilere ve güncellenmiş anlatımlara ihtiyaçları vardır. Bu kitap da bu ihtiyaca bir cevap olarak kaleme alınmıştır.
Doğrular Allah’tan, yanlışlar nefsimizdendir. Bu kitabın hazırlanmasında maddi manevi desteğini esirgemeyen, yol arkadaşım, kıymetli eşime, öğretmen arkadaşlarıma ve kitabıma farklı bakış açılarıyla rehberlik eden eğitimci-yazar değerli kayınpederime de teşekkürü borç bilirim…
Kemal Celep
11.11.2024
Eserimizi BURAYA tıklayarak sipariş verebilirsiniz.
Yayın Tarihi | 2025-05-22 |
Baskı Sayısı | 1. Baskı |
Dil | Türkçe |
Sayfa Sayısı | 258 |
Cilt Tipi | Amerikan Cilt |
Kâğıt Cinsi | 70 gr Enzo |
Boyut | 13,5 x 21 cm |
Tür | Dini, Araştırma |
Kitabımızın İlk Sayfalarını Aşağıdaki Dosyadan Okuyabilirsiniz