Site icon Kitapİncele.NET

Ömer Erdem

Ayşe Hanım ile memur Ahmet Bey’in oğlu. Konya’nın Bozkır ilçesine bağlı Harmanpınar kasabasında dünyaya geldi. Çocukluk yılları burada geçti. İlköğrenimini Harmanpınar’da tamamladıktan sonra Bozkır Lisesini bitirdi. 1990 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Aynı bölümde Yeni Türk Edebiyatı alanında yüksek lisans yaptı (Yalçın 2010: 388). 1992 yılında TRT İstanbul televizyonunda kameraman olarak başladığı görevini yöneticilik yaparak sürdürdü. Eğitim-kültür ve drama programlarının müdürlüğünü yaptı. Daha sonra aynı kurumun son İstanbul Televizyon Müdürü oldu. 1986-1982 yılları arasında Diriliş Yayınları ve Diriliş dergisinin yazı işlerinde görev aldı. Cevdet Karal ve diğer arkadaşlarıyla birlikte 1998-2004 yılları arasında 38 sayı çıkardıkları Kaşgar dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Bir müddet İkinci Yeni şiiri üzerine doktora çalışması yaptı. Şiirle yakından ilgilenen Ömer Erdem, Yarım Ağaçlar (2001) adlı eseri ile 2001 Cahit Zarifoğlu Şiir Ödülü’ne layık görüldü. Evli ve iki çocuk babası olan sanatçı İstanbul’da yaşamakla birlikte yazı çalışmalarını çeşitli gazete ve dergilerde sürdürmektedir.

Yazı hayatına dergilerde yayımladığı şiirlerle başlayan Ömer Erdem, bu türdeki istikametini asla kaybetmeden günümüze kadar sürdürmüştür. İlk şiiri öğrencilik yıllarında görev de yaptığı Diriliş dergisinde Sezai Karakoç tarafından 1988’de yayımlanır ve böylece edebiyat dünyasına adım atar. Bu tarihten itibaren şiirlerini ve yazılarını Nar, Göçebe, Düşler, Dergâh, kitap-lık, Cevdet Karal ile birlikte çıkardıkları Kaşgar gibi dergilerin yanı sıra Yeni Şafak gazetesi ve Radikal Kitap, Hürriyet Kitap-Sanat ekinde yayımlamayı sürdürmüştür. Gelenekle barışık olan Erdem Türk şiirine bütün olarak bakar ve poetik fikirlerini, şiirimizin gelişim çizgisindeki tarihsel ve kültürel meselelere göre şekillendirir. Onun anlayışına göre şiir başlı başına estetik bir sanattır ve bir fikrin ürünü değildir. “Şüphesiz ki şiir bir düşünce eseri değildir. Düşünceyi içerir fakat ondan doğmaz. Temeli tefekkürdür düşüncenin. Şiirin ise duyuş. Şiir eksile eksile varolur., düşünce basamak basamak yükselir. Her düşüncenin içinde gizli bir şiir özlemi barınır, has şiir düşüncenin kapısına sırtını çevirir ve o kapının önünde oturur. Kinetik türünden enerji vardır aralarında. Şiir yeniklerin dilidir, düşünce zihinsel iktidarın. Düşüncenin hükme vardığı noktada şiir tetikte ve şüphededir Düşünce kendi diyalektiği içinde adım adm hedefine varırken, şir, varlığını, oluşurken bulduğu çelişkiler üstüne bile bina edilebilir. Düşüncenin diyalektiği vardır, şiirin estetiği. (…) Her düşünce bir gün işlevini tamamlar ve aradan çekilir. Sanat olan şiir ölüme meydan okur. Düşünce mezheplere benzer, şiir ise dine. Çünkü biri yorumdur öteki kaynak. Bu yüzden ilk kavimlerin önce şiiri vardır.” (Erdem 2000: 27-27). şeklinde şiir ve fikir ayrımını kesin bir biçimde yapar ve şiiri daha üst seviyeye yerleştirir. Sanatçı kendi şiir dünyasını, evrensellikle açıklamak yerine -Octavio Paz’dan aldığı terimi göstererek- “kaplamlı şiir” olarak görür ve bu terimi kullanmayı tercih eder. Bu konuya “Octavio Paz bu terimi modern şiir için kullanıyor maksadı da şu: ‘Şimdi modernizm içerisinde sınırların ortadan kalktığı ve geçişkenliklerin hareket içinde olduğu bir çağda yaşıyoruz. Artık hepimiz bir dünya vatandaşıyız. Açık toplumda açık dünyada yaşıyoruz. Acıyı da evrensel bir dil ve estetik bir tonla dile döktüğümüz zaman evrenselliği yakalamış oluruz. İstanbul’da yazdığımız bir şiirin mutlak surette; New York, Berlin, Atina, Pekin ve Lizbon’da okuyucusunun olması gerekiyor. Bizim de bu özgüvenle yaşamamız, şiiri bu özgüvenle duymamız ve kuracağımız estetik yapının modern çatısının buna göre oluşturulması gerekiyor. İnsanlar bugün okumazlarsa yarın mutlaka okurlar.’ ” cümleleriyle daha da netlik kazandırmıştır. Erdem’in şiirinin evrensel oluşunda şüphesiz “Sezai Karakoç benim için hâlâ yaşayan bir kartal ve gökyüzünde kaybolup gitmeyecek bir sonsuzluktur.” (Erdem 2010: 33). sözleriyle işaret ettiği şair ve onun ortak paydada buluşturucu şiirinin de etkisi büyüktür.

Dergilerde yayımlayarak sürdürdüğü şiir serüveninde yayımladıklarını iki kapak arasına koyma vakti gelir ve Dünyaya Sarkıtılan İpler 1996 da yayımlanır. Selim İleri şair ve eserini “Asaf Halet Çelebi’den Ziya Osman Saba’ya dünün şiirnden yepyeni, taptaze bir dünya kurmuş… Şiirde Moda olana değil de modası çoktan sönmüş sanılana gönül vermesi hiç de yabana atılmamalı.” (İleri 1996: 51) cümleleriyle değerlendirmiştir. Ömer Erdem şiirinin samimi dilini daha ilk şiir kitabında kurmuştur. Dünyaya Sarkıtılan İpler‘i, Mesafesi Kadar İnleyen Rüzgâr (1997) ve Yitirişler (1998) takip etmiştir. Ömer Erdem inceliklerle dolu, imgeleri hayatımıza tekabül eden, kendine mahsus bir eda ve dil barındıran şiiri ile artık “mesafesi kadar inleyen bir rüzgâr” oldu (Kutlu 1997). Son iki kitabıyla ilk kitabındaki kusurlardan arınmış, tamlama sıkıntısından kurtulmuş ve dizeleri kısaltarak hızına hız katmıştır. Yarım Ağaçlar (2001)’dan sonra şair sırasıyla; Evvel (2006), Kireç (2011), Kör (2012), Pas (2015) ve Azap (2017), İstanbul’a adını verdiği şiir kitaplarını okuruyla buluşturmuştur. Acar’a göre Ömer Erdem son iki kitabına -öncesinde yitirişler de var tabii- tek kelimelik ad seçmiştir. Bu, şairin kendine güvendiğinin ve ustalığının bir göstergesidir. Çağrışımlar için şair, sıfatların gereksiz süsleyiciliğinden ardım alma gereği duymuyor. Okuru aldatmıyor, yalınlığın gücüne inanıyor. (Acar 2010 :44). Dikkat edildiği zaman -Acar’ın da değindiği gibi- Erdem’in Yarım Ağaçlar‘dan sonraki şiir kitaplarında tek kelimeden oluşan bir isim tercih ettiği görülür. Genellikle şair ya da hikâyeciler kitabına isim verirken en iyi ya da okuru tarafından en beğenilen şiirin/hikâyenin başlığını seçer. Fakat Ömer Erdem böyle yapmaz, isimlendirmelerde titiz bir şairdir. Kitap isimlerine uzun vadeli sorgulamalar ve yayılmalardan sonra karar verir. Onun kitaplarının isimleri eserin içindeki bir şiirin başlığı değil şairin kendi belirlediği isimlerdir.

Türkçeye hâkim olan şair, şiirlerinde titiz bir dize işçiliği ortaya koyar. Türkçeyi nahif bir biçimde kullanır. Erdem’in şiirlerinde doğa çok önemli bir unsurdur. Onun şiirlerindeki doğa halk şiirinde anlatılan pastaral doğa ya da kır değildir. Şair doğayı âdeta yaratıcı bir nefha gibi algılayarak varoluşunun temelinde taşır. Doğanın yaratıcılığını ve ruhunu kavrayarak dizelere işler. Bunda televizyonculuık mesleğinin de payı vardır çünkü sanatçı doğayla ve mekânla iç içedir. Bunlar Erdem’in şiirlerinde hayatla kristalize olmuştur. Mekân aynı zamanda Ömer Erdem’in şiirlerinin doğuşuna kaynaklık etmiştir. İzmir, Üsküdar, Kars, Babakale, Semerkant, İnebahtı, Amasra, Kahire, Şam ve Bağdat… İzmir başlı başına bir tedirginliktir, Babakale onurlu bir emektir, Semerkant, büyük bir hasretin ardından buluşmanın kavuşmanın coşkusu; bütünden kopan taş parçasının yerine dönmesidir (Bayraktar 2010: 50). Şair mekâna karşı imgesel duyarlılığını: “Orta Doğu coğrafyası ve onun kültürel olduğu kadar tarihsel derinliğini, dinlerin, mitlerin, şehirlerin, sokakların, seslerin, insan yüzlerinin eşliğinde, bugünün müziği yapmak istedim. İyi ki duymuşum iyi ki yazmışım. Şam, Kahire, İskenderiye, Kudüs, İstanbul, Bağdat, gibi şehirlerin yaralı yüzünü duymuşum. Yoksa sahte ve köksüz olduğu kadar uydurmaca Arap Baharı söyleminin çok gerisine düşmüş olacaktım. ‘Seni Bir Kerre Gördüğümde Suriye’de’ şiirini iyi ki yazmışım savaştan önce. Kireç ve Kör benim tarihi tam da şahdamarından bütün acısıyla duyduğum ve kendime dair müzikler ve kültür ürettiğim kitaplar oldu.” (Erdem 2013: 29). cümleleriyle dile getirmiştir. Bu sözlerden Erdem’in şiirlerinde coğrafyaya ve mekâna bağlı olarak bir öngörüsünün de bulunduğu sezilmektedir. Köklü medeniyetin ve şehrin şairi olan Ömer Erdem kalemi eline aldığı ilk günden bugüne kadar şiir algısını istikrarlı bir biçimde güçlendirmiştir. Gündelik polemiklere girmeden, ideoloji sözcülüğü yapmadan, şiiri başlı başına bir sanat olarak kabul eden sanatçı, son dönemde yazan önemli şairlerden biridir

Eserleri

Unutulmayan Mısralar

Dünyaya Sarkıtılan İpler

Mesafesi Kadar İnleyen Rüzgâr

Yitirişler

Yarım Ağaçlar

Evvel

Üsküdar-29

Kireç

Kör

Pas

Azap

İstanbul’a

OMER ERDEM / FOTOGRAF MUHSIN AKGUN RADIKAL

Kitap İncele

Exit mobile version