Site icon Kitapİncele.NET

George Orwell

Eric Arthur Blair veya daha bilinen takma adıyla George Orwell, (25 Haziran 1903; Bihar – 21 Ocak 1950; Londra), 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen kalemleri arasında yer alan İngiliz romancı, gazeteci ve eleştirmen. En çok, dünyaca ünlü Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanı ve bu romanda yarattığı Big Brother (Büyük Birader) kavramı ile tanınır. Eserlerinde yer alan netlik, zekâ, toplumsal adaletsizliğe karşı farkındalık ve totalitarizme karşı duruşu onun imzası niteliğindedir.

Orwell’in yaşamı, yazılarını sonradan etkileyecek olan deneyimlerle doludur. Burslu okuduğu Eton Kolejinden mezun olduktan sonra, o sırada bir İngiliz sömürgesi olan Burma’da bulunmuş, kısa süreliğine buranın polis teşkilatında görev yapmıştır. Bu memuriyet döneminde şahit olduğu acımasız uygulamalar, emperyalizme karşı geliştirdiği derin öfkeye katkıda bulunmuştur.

Gençlik döneminde Fransa’da bulunmuş, türlü mesleklerde çalışmış, para problemi gerek yazarlığa başlamadan önce, gerekse ilk yapıtlarını kaleme aldığı yıllarda yakasını bırakmamıştır.

İlk Yapıtları

Orwell’in ilk romanı, otobiyografik olup olmadığı hâlen tartışma konusu olan Paris ve Londra’da Beş Parasız’dır. 1933 yılında yayınlanmış olan bu eserde olaylar, ismi asla zikredilmeyen bir karakterin ağzından aktarılmaktadır. Eserin kahramanı Paris’te İngilizce kursu vermek üzere bulunan ve öğrencilerinin dersleri türlü bahanelerle bırakmasından sonra ise işsiz ve meteliksiz kalan genç bir adamdır. Günler boyunca açlık çeken, sokakta sabahlayan, sonunda önce otel mutfağında, ardından da bir restoranın bulaşıkhanesinde iş bulan başkarakter, sonunda zihinsel engelli bir çocuğun eğitmenliğini üstlenerek Londra’ya gider.

Ne var ki talihsizlik ve yokluk burada da peşini bırakmaz. İşvereni olan ailenin tatile çıktığını öğrenir, onların dönüşünü yersiz yurtsuz bir serseri olarak, yollarda aç bilaç taban teperek, güçsüzlere ayrılmış yatakhanelerde sabahlayarak geçirmek zorunda kalır.

Avrupa’nın iki büyük başkentini toplumun en alt basamağındaki bir kişinin gözünden betimleyen bu eserinden sonra Burma Günleri (1934) ve pek fazla beğenilmeyen Papazın Kızı (1935) gelir.

Orwell’in edebebiyat yaşamındaki ikinci kilometre taşı daha sonra kaleme alacağı Daralma (Coming Up For Air) ile pek çok ortak noktası bulunan Zambak Solmasın (Keep the Aspidistra Flying) adlı romanıdır. Orwell bu eserde kendisinin de bir parçası olduğu, dar gelirli orta direğin yaşantısına ayna tutar; bu sınıftan olanların yaşamını adım adım kurutup anlamsızlaştıran, umutlarını ve hayallerini teker teker öldüren geçim derdine ve tekdüzeliğe isyan eder.

1937 yılında Orwell maden işçilerinin yaşamına dair bir araştırma olan Wigan İskelesi Yolu’nu (The Road to Wigan Pier) kaleme alır. Ne var ki yazıları, bu tarihten sonra bir süreliğine kesintiye uğrayacaktır; çünkü güneyde, İspanya’da savaş davulları çalınmaya başlanmıştır.

İspanya İç Savaşı Ve Orwell

Orwell, İspanya’da darbe girişiminde bulunan ve Hitler ile Mussolini’nin de desteğini alan Franco’ya karşı çarpışacak gönüllülere katılarak İspanya’ya gider. Savaşa dair anılarını daha sonra Katalonya’ya Selam adlı eserinde aktaracaktır. Orwell’in ölümünün ardından evrakı arasında bulunan notlarda İspanya’ya ilk gidişini şu şekilde anlatır:

POUM milisine 1936 yılı sonunda katıldım. Bir başkasına değil de bu milise katılmamın başlıca nedenleri şunlardı: İspanya’ya gitmeye gazete makalelerim için malzeme toplayabilmek amacıyla niyetlenmiştim. Bunun yanı sıra, eğer çarpışmaya değer gibi görünürse, belki de savaşırım diye muğlâk bir düşünce de vardı kafamda. Ne var ki hastalıklı bünyem ve nispeten az sayılabilecek askeri tecrübem hesaba katıldığında, savaşmak hususunda pek bir kuşkuluydum.

Orwell gördükleri karşısında çok etkilenir: Darbecilerle çatışan devrimci örgütler, özellikle de sosyalistler ve anarko-sosyalistler İspanya’da yepyeni bir düzen kurmuş gibidir. Fuhuş ortadan kaldırılmış, sokaklardan dilenciler kaybolmuştur. Piyasadaki pek çok mal ihtiyaç sahiplerine parasız dağıtılmaktadır. Yeni sistem toplumsal yaşamın her detayını etkilemektedir: Artık hiç kimse senyör gibi karşıdaki kişinin üstün olduğunu ima eden sözcükleri telaffuz etmemektedir ve bahşiş bırakmak yasaktır.

Orwell cepheye gider ve ardından bir keskin nişancının attığı mermiyle gırtlağından vurulur. Ölümden kıl payı kurtularak cephe gerisine gönderilir ve İspanya’ya ilk geldiğinde gördüğü düzenin tamamen ortadan kaldırılmış olduğuna tanık olur. Kanaatine göre bu durum sadece İspanyol burjuvazisinin değil, Avrupa’da zamansız bir sosyal devrim hareketinin başlamasını “faşizme karşı birleşik cephe” politikaları açısından sakıncalı bulan Stalin’in de eseridir.

Kısa bir süre sonra Sovyetler Birliği ile yakın bağları bulunan İspanyol Komünist Partisi bir siyasi temizlik hareketine girişir. POUM (Marksist İşçi Birlik Partisi) yasadışı ilan edilir, yabancı uyruklu birçok asker tutuklanır veya -Orwell gibi- ülkeyi terk etmek zorunda kalır.

Aspidistra

1930’lar İngilteresinde ‘sınıf atlama özlemini’ bir kara mizah ile eleştirmektedir. Aspidistra, sınıf atlama özentisi içindeki dar gelirlilerin bir statü simgesi olarak gördükleri, evlerinden eksik etmedikleri çiçeksiz bir zambak türüdür. Bir reklam ajansında metin yazarlığı yapan Gordon Comstock, kapitalizmin yutturmacası olarak gördüğü reklamcılıktan nefret eder, orta sınıfın boğucu yaşamından kaçarak şairliğe soyunur. Bu uğurda sevgilisinden ayrılmayı bile göze alır, ama romanın beklenmedik sonunu yine sevgilisi yaratmaktadır.

Hayvan Çiftliği

İspanya’daki “ihanete uğramış devrim” tablosu Orwell’i derinden sarmıştır. Ancak en meşhur yapıtları olan Hayvan Çiftliği’nin ve 1984’ün sırf Stalin’i yermek için kaleme alındığını iddia etmek aşırı bir basitleştirme olur. Orwell yazarlığa başladığı günlerdeki çizgisinden sapmış değildir: Nasıl ki ilk eserleri kendi tecrübelerinden izler taşıyor, fakat her toplumu ve çağı ilgilendiren meseleleri de işliyorsa, savaş sonrası yapıtları da yalnızca Franco’nun, Hitler’in, Stalin’in dünyasını değil, bu ‘despot’ları yaratan hırsları ve budalalığı da taşlamaktadır.

Hayvan Çiftliği bir devrimin trajedisidir. Bu modern fabl, kesilmekten, kırkılmaktan, sağılmaktan, dövülmekten bıkarak zalim sahiplerine karşı ayaklanan Manor Çiftliği hayvanlarının hikâyesidir. Karakterler son derece sade ve güçlüdür: Alaycı eşek Benjamin, fedakâr at Boxer, akılsız kısrak Mollie, hatta serçeleri tüm hayvanların kardeş olduğunu söyleyerek pençeleri arasına çekmeyi deneyen kedi bile akıllarda kolayca yer edinen, çok canlı kişiliklerdir. Onlar birlik olarak onlara sıkı baskı gösteren insanlara karşı isyan ettiler, onlara karşı savaştılar ve onları çiftlikten kovdular.

Hayvanlar, çiftliği geri almayı deneyen insanlara karşı yiğitçe çarpışır, gövdelerini mermilere siper eder; elleri olmadığı hâlde çiftliğin zor işlerinin üstesinden gelmeyi, hatta bir değirmen inşa etmeyi bile başarırlar. Ne yazık ki zaferleri, yöneticiliğe soyunup gitgide ‘insanlaşan’ domuzların hırsları ve entrikaları tarafından gölgelenmeye mahkûmdur. Romanın alt başlığı “Bir Peri Masalı”dır. Oysa bu bir peri masalı değildir, ama roman bir masal anlatımıyla yazılmıştır.

Katalonya’ya Selam

Orwell’ın 1938’de yayımlanan Katalonya’ya Selam kitabında, yazar bir POUM milisi olarak katıldığı İspanyol iç savaşını kendi gözünden anlatır. Katalonya’ya Selam İspanya’da faşizme karşı verilen savaşın yanı sıra Cumhuriyetçiler cephesindeki anarşistler ve komünistler arasındaki çatışmaları George Orwell’ın objektif bakış açısıyla ayrıntılarıyla anlatmıştır.

Francisco Franco’nun darbesine karşı İkinci İspanyol Cumhuriyeti’ne sadık kalan Cumhuriyetçiler ile birlikte 26 Aralık 1936’da savaşa katılan Orwell savaşın arka planını kitapta çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur. Yazar milise katıldıktan hemen sonra ilk olarak bir POUM milisi olarak Zaragoza önlerindeki cephenin tam gerisine düşen Alcubierre’ye gönderilir. Cephedeki odun, mum, tütün ve en önemlisi de silah kıtlığı Orwell’ı dehşete düşürmüştür. Silahların ve el bombalarının çoğu zaman patlamadığından söz eden yazar ayrıca cepheye on beş yaşındaki çocukların da gönderildiğini söyler. Kitapta bunlardan şöyle bahseder:

Alcubierre’deki üçüncü sabahımızda tüfekler geldi. Kaba, koyu sarı çehreli bir çavuş, katır ahırında tüfekleri dağıttı. Bana verdikleri nesneyi görür görmez şok oldum. İmalat tarihi 1896 olan bir Alman mavzeriydi bu—yani yaşı kırktan fazlaydı! Kir pas içindeydi, süngüsü sıkışmıştı, tahta namlu mafhazası çatlaktı; üstelik tüfek ağzından içeri şöyle bir göz atmak tüfeğin paslandığını ve asla iflah olmayacağını keşfetmeye yeterliydi. Tüfeklerin çoğu eşit ölçüde kötüydü, bazısı daha bile beter durumdaydı. Ayrıca, en çok bilgi sahibi olana en iyi tüfekleri vermek gibi bir çaba da gözlenmiyordu. On yıllık olan en iyi tüfek, herkesin maricon (ibne) diye tanıdığı on beş yaşında, geri zekâlı bir ufaklığa verilmişti. Çavuş, tüfeğin nasıl doldurulacağı ve süngünün nasıl parçalarına ayrılacağından ibaret, beş dakikalık bir “talim” yaptı. Milislerin çoğu yaşamları boyunca ellerine hiç silah almamışlardı ve öyle zannediyorum ki pek azı nişangahın ne işe yaradığından haberdardı.

Ayrıca Orwell savaşta Huesca cephesindeyken milliyetçi bir keskin nişancı tarafından boynundan vurulmuş ve uzun bir süreliğine ses kaybına uğramıştır. Cumhuriyet cephesindeki bölünmeler, POUM milislerinin düşman veya ajan ilan edilmesi, Orwell’ın aylardır cephede ve İspanya’da yaşadıkları onda İngiltere’ye geri dönme isteği uyandırmış, bu yaralanmayı bahane ederek terhis olmuştur. 23 Haziran 1937’de karısıyla birlikte Barselona’dan Paris’e hareket eden trene binerek İspanya’dan ayrılmıştır.

Kitabın ilk baskısı 1938’da İngiltere’de yayınlanmıştır. Açık ve çarpıcı içeriği sebebiyle yayınlandığı dönemde gözlerden uzak tutulmak istenen eser, 1952 tarihine kadar ABD’de yayınlanmamıştır. Orwell’ın ise yaşamı boyunca görebildiği yayınlanan tek çeviri 1948 yılındaki İtalyanca çeviridir.

Görüşleri

Dini Görüşleri

Orwell, kendini hümanist ve ateist olarak tanımlayıp dinler üzerine yoğun eleştirileri olsa da, yaşamı boyunca İngiltere Kilisesine aktif bir şekilde katılım sağlamıştır. Orwell ayrıca sık sık İncil edebiyatı okurdu, İngiliz Kilisesinin dua kitabından hafızasından alıntı yapabiliyordu. İki evliliğini de Anglikan hukukuna göre yapan Orwell, cenazesinin de Anglikanizm’e uygun yapılmasını istemişti. Fakat bunlara rağmen Orwell’in dinden bu kadar uzak olmasıysa, onun İncil ve ruhaniyete bu kadar ilgili olmasıyla bağdaştırılır. Orwell otobiyografisinde “14 yaşına kadar Tanrı’ya ve onun dediği iddia edilen şeylere körü körüne inandım, fakat onu sevmediğime tamamen emindim.” der.

Orwell, yaşamı boyunca çoğunlukla Hristiyanlığa olmak üzere dinlere yönelik eleştirileriyle tanındı. Orwell, insanların yaşamına bu kadar etkisi olan kilisenin halkla bu kadar kopuk olmasını bencillik olarak nitelendiriyordu. Eton’daki yıllarında da Hristiyanlığa şüpheci yaklaşımıyla tanınan Orwell, bazı çevrelerce de “anti-Katolik” olarak nitelendiriliyordu. Evelyn Waugh, Orwell’in çok ahlâklı ve adalete sonuna kadar saygılı bir insan olduğunu ancak yaşamına hiçbir şekilde dini yaklaştırmamaya çalıştığını yazmıştı.

Politik Görüşleri

Orwell’in statükonun tutucu politik dayatmalarına karşı geldiği bilinse kamuoyunca bilinse de kendisi aile değerleri ve İngiliz kültür ve geleneklerine bağlı biriydi. Kitaplarında kendi görüşlerine de eleştirilerde bulunan Orwell; Papazın Kızı’nda kentli yaşamını, Aspidistra’da orta sınıf kompleksini, Burma Günleri’nde kolonyal geçmişini, Wigan İskelesi Yolu’nda ise sosyalist yoldaşlarını eleştirdi. Adelphi’deki yazılarında kendisini anarşist Tory diyerek kendisinin anarşist olmasına karşın bir İngiliz muhafazakârından farksız olduğunu belirtti, kendisini tiye aldı. İlk yazılarında sanattaki sansürü eleştiren Orwell, bunu püriten orta sınıfın ahlâki ve muhafazakâr değerlerinin aristokrat sınıftan daha yüksek olmasına bağlamıştır. Le Progrès Civique gazetesinde ise kendisi de kolonyal Burma doğumlu olan Orwell, Raj’daki İngiliz emperyal yönetiminin istibdatçı ve despot hükmüne sert eleştirilerde bulunmuştur.

İspanyol İç Savaşı

Orwell’in sosyalist düşüncesine etkide bulunan en önemli olaydan biri de İspanyol İç Savaşı’dır. 8 Haziran 1937’de Cyril Connolly’e Barselona’dan yazdığı mektupta yaşamında ilk kez sosyalizmi gerçekten yaşadığını ve ona inandığını söylemiştir. Sol anarşist ve anarko-sendikalist topluluklar ve komünlerin başarısına ve gerçekliğine Katalonya’da ilk kaynaktan şahit olan George Orwell, bu liberteryen sosyalist politik çevrelerin Sovyetlerce fonlanan totaliter komünist, Stalinistlerce bastırıldığını görmüş ve Birleşik Krallık’a dönerken Stalin’i bir zalim olarak görerek bir Stalin düşmanı, anti-Stalinist olarak dönmüştür. O günden itibaren özgürlükçü bir hâl alan Orwell, liberteryen ve demokratik sosyalizmin bir savunucusu olarak Britanya Bağımsız İşçi Partisine üye oldu. Kendisini asla bir Troçkist olarak tanımlamasa da Troçki’nin ve Troçkist çevrelerin Sovyetler’in komünizmi totaliteryen bir şekilde yorumlaması ve baskıcı bir rejim sergilemesi hakkındaki sert eleştirilerini destekleyen Orwell, anarko-komünistlerin bireysel özgürlük çağrılarının da büyük bir destekçisi olmuştur. Biyograf John Newsinger’a göre ise Orwell, Sovyetler’in komünizmi yorumlayışını asla kabul etmese de sosyalist federal bir Avrupa hayal eden gerçek bir sosyalistti.

İkinci Dünya Savaşı

Nazi Almanyası’nın Münih Antlaşması’yla beraber agresifleşmeye başladığı dönemde George Orwell, savaş karşıtı bir tutum takındı. İngiltere’nin Almanlarla büyük bir harbe girişmesine tamamen karşıydı ve Almanlara agresif davranılmaması gerektiğini savunuyordu, fakat bu tutumunu Molotov-Ribbentrop Paktı’nın imzalanması ve Polonya’nın bölüşülmesinin ardından değiştirdi. Paktın imzalanmasının ardından hâlâ savaş karşıtı bir tutum sergileyen partisinden ayrıldı ve kendisini “devrimci bir vatansever” olarak adlandırmaya başladı. Aralık 1940’ta İşçi Partisi’ne yakın “Tribune” gazetesinde yazan Orwell; savaş döneminde her devrimcinin vatansever, her vatanseverin ise devrimci olması gerektiğini dillendirdi. Ayrıca Orwell, ülkesinin Sovyetlerle müttefik olmasına da tamamen karşıydı ve olası bir İngiliz-Sovyet ittifakının savaştan sonra dünya barışını sağlayacağına asla inanmadığına dair görüşler bildirdi, bu görüşlerin doğruluğu ise Soğuk Savaş döneminde anlaşılacaktı.

Savaş Sonrası

Orwell, savaş sonrasında ise yazdığı Tribune dergisinin editör ekibine katıldı ve yaşamına İşçi Partisi destekçisi bir liberteryen ve demokratik sosyalist olarak devam etti. Savaş sonrasında İşçi Partisi’nin sosyalist bir hâlden sosyal demokrat bir tavra evrilmesi ise her ne kadar eleştirse de Orwell’in daha reformist, ilerici, politik olarak ise sol görüşlerinin daha az radikalize bir hâl almasını sağladı. Orwell’in sosyalist düşünceleri bazı çevrelerce komünizme yoğruldu, öyle ki hakkında komünist örgütlerle bağlantıları olduğu iddia edilerek 20 yıldan başlayan hapis istemleriyle davalar açıldı fakat MI5, Orwell’in komünistlerle bir bağlantısı olmadığını belirtti.

Cinsel Görüşleri

Orwell, cinsel kimlikler üzerindeki baskıyı 1984 kitabında satirik bir şekilde konu almıştır. 1984’teki baskıcı yönetimi romantik ve cinsel ilişkilere bile karşı çıkan, yapay döllemeyi sonuna kadar destekleyen bir hâlde detaylandıran Orwell, buna rağmen zamane orta sınıf devrimcilerinin cinsel yönelimlere karşı olan özgürlükçü tutumunu eleştirmiş, aleni bir şekilde kendisinin homofobik olduğunu dile getirmiştir. Homoseksüel ve biseksüel solcu düşünürlerle “nonoş solcular” veya “muhallebi çocukları” şeklinde çokça kez dalga geçen ve onları tiye alan Orwell, Aspidistra kitabında da homofobik yorumlar kullanmıştır.

Son Yılları

Orwell, II. Dünya Savaşı boyunca Observer gazetesinde çalışmış; 1945 yılında eşi Eileen Blair’in başarısız bir ameliyat sonrasında kaybetmiş, ölümünden kısa bir süre önce hastane yatağında Sonia Orwell (evlilik öncesi Brownell) ile yeniden evlenmiştir. Hayvan Çiftliği’nden sonra epey üne kavuşsa ve maddi sıkıntıları sona erse de yoksulluk günlerinde tutulduğu verem hastalığı yaşamının son döneminin büyük bölümünü hastanelerde geçirmesine yol açmıştır.

21 Ocak 1950’nin erken sabahında, akciğerinde bir damarın patlaması üzerine son aylarını geçirdiği Londra, University College Hospital’da ölmüş, ardında on adet kitap ve sayısız makale bırakarak yaşamı henüz kırk altı yaşındayken noktalanmıştır.

1 Ocak 2021 itibarıyla ölümünün ardından 70 yıl geçtiğinden eserlerinin telif hakları sona ermiştir.

Eserleri

Paris ve Londra’da Beş Parasız (1933)

Burma Günleri (1934)

Papazın Kızı (1935)

Zambak Solmasın veya Aspidistra (1936)

Wigan İskelesi Yolu (1937)

Katalonya’ya Selam (1938)

Daralma veya Boğulmamak İçin (1939)

Hayvan Çiftliği (1945)

Neden Yazıyorum (1946)

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1949)

Faşizm Kehanetleri (1930-1950)

Kitaplar ve Sigaralar (1938)

Kitap İncele

Exit mobile version